Sanatta hayvan imgelerinin kullanımı, kültür ve dönem fark etmeksizin karmaşık fikirleri ve duyguları ileten metaforik bir dil görevi görmüştür. Sanat tarihi ve mitoloji, hayvanların alegorik ya da sembolik olarak kullanıldığı, çeşitli anlam ve kavramlarla ilişkilendirildiği örnekler ihtiva etmektedir. Güç serisindeki çalışmalarda kullanılan Boğa ve At figürleri de sanat yapıtları ve mitolojide, güç, dayanıklılık ve mücadele gibi ifadeler için sıklıkla kullanılan formlar olmuştur. Mitolojide Minotor ve Europa mitlerinde karşılaştığımız boğa figürleri tanrısal güçle ilişkilidir. Joseph Heintz the Younger tarafından 1640 yılında yapılan “Pluto Arriving in Tartarus” isimli eserde görülen beyaz atlar Pluto’nun ölümcül gücü ile ilişkilendirilmiştir (Battistini, 2005, s. 211). Marcus Aurelius atlı anıtı, Donatello tarafından tasarlanan “Gattamelata” atlı mezar anıtı ve atlı Atatürk anıtları gibi heykeller, birer güç, hâkimiyet ve zafer abidesi olarak sanat tarihinde yer bulmaktadır. Benzer bir durumla, Sanattaki boğalar sıklıkla abartılı kas yapısı ve etkileyici duruşlarla tasvir edilir ve güçlerini vurgular. Buradan hareketle, “Charging bull” ve ülkemize gelişi ile ilgili birçok farklı rivayet olan “Kadıköy Boğası” gibi eserlerin güç, kudret gibi kavramlarla ilişkili olduğu söylenebilir. Herbert Read tarafından kaleme alınan yazıda; Picasso’nun İspanyol iç savaşını konu alan yapıtı Guernica’da yer bulan boğa figürünün aptalca bir güçle gergin bir boğa olduğu ifade edilmiştir. Buradaki soyut tasvir ile boğanın gücünün ve öfkesinin özünü yakalanırken; hem İspanyol kimliğine hem de evrensel mücadele ve güç temalarına vurgu yapılmaktadır. Öte yandan, Türk onomastiğinde “Gökboğa” olarak da anılan boğanın alplık, yiğitlik, hükümdarlık, güç, kuvvet simgesi olması (Çoruhlu, 2014, s. 221) boğa imgesinin güç ifadesi için geniş kabul gördüğünü göstermektedir. Antik dini ritüellerden modern politik açıklamalara kadar, boğa imgesi sanatçılar tarafından karmaşık temaları ve anlatıları iletmek için kullanılmış, toplumun değişen değerlerine uyum sağlarken temel sembolik özünü korumuştur. Güç serisindeki çalışmalarda, otorite ve birey arasındaki ilişki, boğa ve at figürleri ile alegorik olarak ele alınmıştır. Buradaki “otorite” kavramı, çağdaş bireyin hayatının herhangi bir alan ya da aşamasında erk sahibi olan devlet, toplum, yasa, ahlak, anne-baba, eş, amir vb. bütün unsurları kapsamaktadır. Doğrudan güçle ilişkili bu unsurlar, güç serisindeki çalışmalarda at ve boğa figürleriyle sembolize edilmiştir. Birey, toplum içinde yaşarken, otoritenin belirlediği kurallar ve sınırlar içerisinde hareket etmek zorunda kalmaktadır. Kültürel kodların da baskın rol oynadığı, çocukluktan yetişkinliğe kadar olan süreç çoğu zaman aile, anne-baba kontrolünde geçmektedir. Yetişkinlik döneminde eş, amir, sosyal çevre vb. unsurlarının eklenmesiyle, birey-otorite ilişkisi büyük ölçüde değişmektedir. Tüm bu etkilere rağmen, birey aynı zamanda kendi düşünce ve değerlerine sahip özgün bir varlıktır. Güç serisindeki çalışmalar, bu iki çelişkili durumu bir arada sorgulayarak, bireyin hem özgün hem de adapte olmuş bir varlık olduğu gerçeğini vurgulamaktadır. Bu durum Jung’un bireyselleşme süreci kavramıyla doğrudan ilişkilidir. Bireyselleşme, bireyin bilinçaltındaki gölge yönlerini kabul ederek bütünleşik bir benlik oluşturma sürecidir. Jung’a göre, herkesin içinde, bireysel ve toplumsal yönlerin birleşimi olan benzersiz bir potansiyel vardır ve çalışmalardaki yer yer asimetrik olan geometrik kompozisyonlar, bireyin bu yönlerini sahip olduğu karmaşık gerilimle sembolize etmektedir.
Seriye dahil çalışmalar ayrı sayfalar halinde listelenmiştir ve her çalışma sayfasının alt bölümünde tablet veya akıllı telefonlar ile izlenebilecek artırılmış gerçeklik versiyonu bulunmaktadır.